22 Şubat 2011 Salı

özgürlük?

Buraya geldim geleli kendimi daha özgür hissediyorum doğru. Peki ama neden? Özgürlük nedir ki temelde? Nasıl hissedersin özgür olduğunu?
Buranın İstanbul'dan tek farkı var aslında temele bakıldığında: ben burada kavga etmiyorum zamanla! Evet, başlarda anlaşamadığımız doğru. Çok da didiştik neden geçmiyor diye. Oysa şimdi aramız gayet iyi. Onu akışına bıraktım, kendimi de dalgalarına. Birbirimizle kavga etmemeye başladık. Sevmeye başladık hatta birbirimizi.
Oysa İstanbul'dayken: Türkün Zamanla İmtihanı'ydı benim yaşadığım. Saat bilmem kaçta şurada olmalıyım, sonra çıkıp şu otobüsle şuraya yetişmeliyim, yarına şunları hazırlamalıyım, şunu almalıyım,vs.gibi 24 saatin içine sığması zor, insanüstü çabalarla günü kendime zehir ediyordum.
Buradaki arkadaşlar okulumun Boğaz manzaralı olduğunu duyunca klasik tepkiyi veriyorlar (o okulda okumayan herksin verdiği tepki ki artık evrenselleşti benim için): Orada nasıl ders çalışabiliyorsunuz? Bunu dedikten sonra neler dediler bilmiyorum. Çünkü benim kulaklarım çoktan uğuldamaya başlamıştı bile. Düşündüm. Okul hayatım film şeridi gibi geçti gözümün önünden hatta. Hep aynı kare geldi aklıma. Kuzeyden güney meydana inerken ki o yokuş. Hani Petek'in sağınızda kaldığı güzel manzaralı yokuş. Oradan geçerken de çoğu zaman bu tartışmayı tüttürmüştük arkadaşlarla: şu manzaranın tadını çıkaramıyoruz lanet derslerden, ufff!
Sahiden tadını çıkarmamıza engel olan dersler miydi? Yoksa bizzat kendimiz mi çıkarmak istemiyorduk? Nedense ikinci teklif daha acı ve gerçekçi duruyor karşımda. Ben istemediğim için görmüyordum manzarayı, güneşi, boğazı, baharda açan erguvanları. Ben istediğim için oradan koşar adım iniyordum, sağıma bakmadan. Ben istediğim için derslere suçu yüklüyordum çünkü bu daha kolaydı sorumluluğu kendime yüklemekten. Çünkü eğer bunun da sorumlusu ben olsaydım bu da bir görev, 24 saate sıkıştırılması gereken bir olarak ajandaya yazılacaktı. Peki hayattan tat almak bir iş miydi? Yapılması gereken ve daha sonra üstüne tik atılması gereken alelade bir iş mi?
Ne zaman ki zamanla kavgaya keserim döndüğümde, işte o zaman özgür olduğumu hissederim İstanbul'da. Bunu derken bile hala inanasım gelmiyor. Çünkü ne yazık ki bir yandan da gerçekler var. Otobüs saatlerinin yazılı olduğu zaman çizelgeleri, derslerin başlama saatleri ve yeri, yetişebileceğin ve programına uyan sinema saatleri,vs. Bir şekilde acı da olsa zamanla kuşatılmışız.
Burada turistim. Ve turist olmanın, yabancı olmanın en keyifli yanı bu. Ne tam bir "öteki"siniz, ne de "biz"in bir parçası. Öteki değilsiniz tam olarak "biz"in gözünde çünkü siz geçicisiniz. Hatta buraya okumaya gelmişsiniz, burayı böylesine güzel bir amaç için tercih etmişsiniz. Biz de değilsiniz, çünkü başka bir yerden, milletten, dilden, dinden, vs gibi bir çok öteki bölgeden gelmişsiniz. Ama güzel bir şey varsa o da hiç bir kalıba tam oturmadığınız için turist gibi yaşıyorsunuz ve sadece hayattan, yaşadığınız yerden tat almaya odaklanıyorsunuz. Bir gezide gibi. Uzun soluklu bir gezide. Amacınız tat almak, eğlenmek, öğrenmek. Kafanızda hep bu var.
Hal böyle olunca da zamanla kavga etmiyorsunuz. Bir yerlere yetişmeye çalışmıyorsunuz. Geç kalınca panik yapmıyorsunuz çünkü siz yabancısınız, yolları bilmiyorsunuz. Özrünüz hiç yargılanmadan kabul ediliyor, yardım edilmeye çalışılıyor size. Evet, okuldaki değişim öğrencilerini kıskanmakta haklıymışım!
Zaman, hep dostum kal. Gel bu yolda birbirimizle cebelleşmeden yürüyelim. Olur mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder