İnternetin yaygınlaşması, sosyal medya, Facebook, Twitter gibi haberleşme araçlarının popüler bir şekilde kullanılmasını sevdiğimi fark ettim. Çünkü bu sayede ne kadar uzakta da olsanız her şeyden haberdar olabiliyorsunuz. Farklı arkadaşlarınız kendi dünyalarında dikkat çeken şeyleri sizinle paylaşıyorlar. Hiçbir yerden izin almak zorunda olmadan, kendi sınırları içinde de olsa bir “özgürlük” yaşıyorsunuz. Yazıma böyle girmiş olmama rağmen pek de mutlu mesut konulardan bahsetmeyeceğim ne yazık ki. Çünkü bana bu yazıyı yazdıran şey Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ana Bilim dalı Profesörü Orhan Çeker’in, neden yaptığına akıl sır erdiremediğim açıklamaları.
Çeker’in bu iddialı ve dikkat çekici konuşmalarından arkadaşlarım sayesinde haberdar oldum. Oldum ve pişman da oldum. Bir yandan böyle bir haber okumanın verdiği mutsuzlukla keşke okumasaydım dedim, bir yandan da sen de göz ardı et, herkes göz ardı etsin ve yarın tacize ya da tecavüze uğradığında hakkını savunma hakkın bile olmasın. İkinci durumda, yani tacize ve tecavüze uğradığımda konuşamama hakkına sahip olamamam evet tamamen benim sorumluluğum olurdu eğer bu yazıyı yazmıyor olsaydım. Yani, Sayın Çeker bakınız bir kadın olarak yaptığımın sorumluluğunu alıyorum.
Konuya nereden gireceğim, heyecanımı ve öfkemi nasıl kontrol edip doğru kelimelerle derdimi anlatacağım bilmiyorum. Ama birkaç nokta var değinmek istediğim. O yüzden dilim döndüğünce bu noktaları takip ederek bir yol izleyeceğim.
Orhan Çeker’in “Dekolte giyene tecavüz ederler” beyanı AKP’nin mecliste yasa tasarısı olarak sunmaya hazırlandıkları Hadım yasasına bir cevap niteliği taşımaktaymış. İlk bakışta değerlendirerek gidildiğinde bir akademisyenin, siyasi konularda yorumda bulunması gerçekten de çok önemli bir davranış benim için. Tabi burada önemi kazandıran bulunulan yorumun niteliği. Ama şimdi bu konuya gelmeden önce Hadım Yasası’nın ne olduğundan bahsetmek istiyorum kısaca.
Bu yasaya göre “cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana tecavüzden yargılananların hadım edilmesi” öngörülmekte. Yeterince şiddet içerikli bir yasa şüphesiz. Ne olursa olsun insanların fiziksel anlamda canlarının acıtılması bana başvurulması gereken en son noktaymış gibi geliyor çoğu zaman. Hatta belki asla başvurulmaması gereken bir nokta. Elbette bu iğrenç suçu işleyenlerin cezasız kalması gerektiğine inanmıyorum fakat cezalandırmak için farklı yöntemler öngörülebilir diye düşünüyorum. En azından şimdilik. Bu başka bir tartışmanın konusu.
Burada değinmek istediğim birkaç şey var. Öncelikle dikkatinizi çekeceği üzere yasa tasarısında mağdur durumunda bulunanlar çocuk ve 18 yaşının altındaki gençler. Problem burada başlıyor zaten. Eğer siz 19 yaşındaysanız ve cinsel tacize uğradıysanız farklı bir yasayla korunacaksınız, ya da korunmayacaksınız. Çünkü 1 yaş sizin aklınızın kemale ermesini, oturmayı kalkmayı bilmenizi, hareketlerinizin sorumluluğunu alabilmenizi gösteren reşit ve “vakur” olduğunuz anlamına gelmektedir. Bu açıdan da çok önemlidir(!).
Cinsel taciz her yaşta, her cinsiyet, her insan için korkunçtur! Çocuk için de korkunçtur 30 yaşındaki bir kadın için de. Sayın vekiller, tahrik edici kıyafetin ne olduğuna kara verilmesi için kurulacak bir komisyon öngörüyor Sayın Çakır, tecavüzün, tacizin kim için ne kadar korkunç, ne kadar iğrenç ve kabul edilemez olduğunu kim belirleyecek? Bunun için de bir komisyon kurulacak mı? Bedenine, ruhuna zarar gelmiş, incinmiş bir kadının ya da adamın(ki bu noktada cinsiyet ayırt etmeden konuşulması benim için önemli) ne kadar incindiğini kim anlatacak? Kendisi konuşabilecek mi? Biz ona inanacak mıyız? Ya da biz tacize uğrayanlar olarak kime kendimizi inandırmak zorunda olacağız?
Orhan Çeker yasa tasarısından benim gibi olmasa da hoşlanmamış anladığım kadarıyla. O da bir öneride bulunmuş: sorunun kökenine inilmeli. Aman Yarabbi, ne kadar da doğru bir yaklaşım. Neden taciz var? Neden tecavüz diye bir kelime hala lügatta mevcut, gibi soruları sormalıyız evet!
Erken sevinmişim sanırım. Sorunun kökenine indiğinde Sayın Çeker, kadın “sorununu” bulmuş. Tacizin ve tecavüzün odağında kadın var ama kökeninde nasıl oluyor?
Kadın demiş, sen tahrik ettikten sonra sonucunda şikayet etmen makul değil. Ve devam etmiş. ‘Evet, tabi ki erkeğin suçu var. Çok iğrenç bir suçu var. Ama bu suç tek taraflı değil.’ Yani her iki taraf da suçluymuş.
“Kadın tahrik edici giyinmişse erkek de kendini tutamamışsa suç ortaktır. Kadın normal giyinmiş ve vakur davranmışsa suç yüzde 100 erkeğindir.”
Her kelimemin, her yargımın ve düşüncemin bir sorumluluk olduğunu düşündüğüm için sorularımı sormadan bir şey söylemek istemiyorum. Aklımda birkaç soru var Sayın Çakır: Tahrik nedir? Nasıl tahrik edilir? Tahrik edici kıyafet nedir? Erkeğin kendini tutamaması nedir? Suç nedir? Suç ortağı kime denir? Normal ve vakur ne anlama gelir? Normal olup vakur davranmamış olabilir mi bir kadın ya da tam tersi mümkün mü? Yüzde 100 nedir? Yüzde 99 olunca ne olmalıdır? Sayın Çakır en başta sormam gereken soruyu unutmuşum; insan nedir?
İnsanlar köpeklerini, kedilerini hatta daha vahşi hayvanları (ayı, aslan, vs) eğitebiliyor bugün. Bu hem insanın öğretebilme yeteneğini hem de hayvanların öğrenebilme yeteneklerini gösteriyor bize. Bu eğitimlerde genelde hayvanlara yaptıkları hareketlerden sonra çok sevdikleri yiyecekler veriliyor ödül olarak. Hayvan, ödülü çok istediği için hareketi yapıyor ve ödülünü sonra alıyor. Yani nefsine hakim oluyor. Eğitim sürecini tamamlıyor.
Bazı felsefe derslerinde de insan hayvan ayrımı yapmıştık. İnsanlar, arzularını kontrol edebildikleri için insanlar denmiştik. O zaman da hak vermiştim. Şimdi de aynı görüşteyim. Ben cinsel dürtülerine hakim “olamayan”, çok taciz edesim geldi, ya da tecavüz edeceğim sanırım kendime hakim olamıyorum gibi palavralara pek inanmıyorum. Hayvanlar bile kendi nefislerine hakim olabiliyorken bunu beceremeyen “insanlar” olabileceğini düşünmüyorum. Sorunun kökeninde kadının olduğunu da düşünmüyorum Sayın Çakır. Sorunun her yanında kadın var evet, her yerine bulaşmış, kadın konusu alıp başını gitmiş. Tüm hayat cinsellik üzerine kurulmuş, kadın ana olmuş, bacı olmuş, namus olmuş, fahişe olmuş, ahlaksız olmuş, sorunun kökeni olmuş, cadı olmuş, yakılmış. Bunların hepsinde kadın olmuş merkezde. Ama sorunun kökeninde kadın yok. Kadının tek suçu kadın olarak doğmakmış böyle bir düşünce sisteminde, onu da kendi seçmemiş zaten. Seçseymiş, evet ben seçseydim, yine kadın olurdum. Davranışlarının, sözlerinin sorumluluklarını alan, kendine güvenen, istediklerini giyen, istediği saatte dışarıya çıkabilen bir kadın olurdum. Arzularını dizginleyebilen insan olurdum. Evet evet, her şeyden önce insan olurdum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder