18 Ağustos 2011 Perşembe

İş yerinde özgürce erişimine izin verilen sevgili blogum. Yazmak elimden alındığı takdirde en çok acı çekeceğim özgürlüğümdür herhalde. Her özgürlüğün kısıtlanması acı verici. İstediğini giyememek, sınırların dışına çıkmamak, konuşamamak, ifade edememek, kaçak kaçak yazmak. Kaçak olduğu için belki de bu kadar tatlı yazmak, aman neyse işte. keyfine gel sen.
Her gün ölümlere, mücadelelere, açlığa uyanınca insan çok düşünür oluyor. Hoş benim okudupum gibi bir bölümde okuyorsanız her çok düşünüyorsunuz. Zorunda değilsiniz, ama bir çeşit mesleki deformasyon mudur nedir anlamadım, düşünüyorsunuz işte. Bazen kafamın uğuldadığını hissedebiliyorum hatta. Kesip atasım geliyor böyle zamanlarda, düşünmeyesim, makine gibi bana emredilene itaat edesim geliyor. Sorgulamayayım diyorum, insanların davranışlarına bakıp "hmm, işte tam da ... dediği gibi" diye iç sesinle delice bir konuşmaya giriveriyorsun. Keşke konuşmasam, o zaman çoğu suniliği kabul etmek çok daha kolay olurdu. Neyse işte benim bünye de kabul edecek.
Bu çark böyle işliyormuş lafını kullandım dün ilk defa. Ne acı. İçim öyle acıdı ki bu lafı kullandığımda. Çark? İşlemek? Böyle? Fiildeki "miş" belki biraz daha masum hal katıyor hislerime ama neyse ne kızgınım kendime.
Peki ben kendimi ne yapacağım acaba? Tek bir en koca koca sistemlerle mücadele edebilir miyim? Bu gücü kendimde hissetmiyorum. Hissetmediğim için böyle sanırım. Mücadeleden uzak, bir şekilde mahkum. Mutlu muyum?Evet. Ama dahasının olabileceğini bilmek insanı aklını cezbeden zaten. Yasak, uzak olanı istemek. İnsanoğlu bu huyundan vazgeçse belki herşey çok dğeişik olacaktı. İnsanoğlunu geç üzümcü sen vazgeçsen belki çok dğeişik olacak herşey.
Neyse blogum, işte sen benim tek sesimsin şuan. Yazabiliyorum ya ohh buna da şükür (=

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder