Çocukluğumdan beri hep sevdim hikayeleri. Kahramanların başlarına
gelenlere öyle kaptırırdım ki kendimi hepsi kanlı canlı birer insan olurlardı. Hep
sevmişimdir okumayı, hala da seviyorum. Şiiri ayrı, hikayeleri ayrı. Hikayelerin
yeri ayrı özel. Özel, çünkü tüm o kahramanlar küçük kutulardır benim için.
İçleri sırla dolu küçücük kutular. Bir hikayeyi okuyup da o kahramanların
sırlarına ortak olduğumda kendimi diğerlerinden farklı hissederdim.
Tıpkı o kahramanlar gibi hepimiz farklı hikayeleri taşıyoruz
içlerimizde. Hepimiz küçücük kapalı kutularız bir başka deyişle. Hepimiz taşıdıklarımızla
sağa sola çarpıyor, bata çıka bir yola gidiyoruz. Hikayelerimiz başka
hikayelerle birleştiriyoruz zaman zaman. Başkalarının hayatlarına konuk
oluyoruz; kimilerinden hiç gitmiyoruz.
Benden hiç gitmeyen hikayeler oldu. Ben hiç unutmam çünkü
yolda rastladıklarımı. Kimileri vardır, salt kendi yollarında akmaya odaklanmış.
Salt kendi mutlulukları, kendi hayatlarıdır önemli olan. Kimileri vardır kendi
hayatlarına sarılmak şöyle dursun dokunmazlar bile başkalarını mutlu etmek
derdinde. Kimileri, ki ben bu kategorideyim sanki, inceden inceye alırlar
etraflarındaki tüm kapalı kutuları içlerine. Yolda rastladıklarının
hikayelerini içselleştirirler, onları kendi türküsü gibi söylerler, mızrap olur
sazlarını çalarlar. Kendi hayatlarına morlar, turuncular katarlar. Mutlu olurlar.
Sonra bir zaman gelir; yolda rastladıkları bencil hikayeciler pılı pırtılarını
toplayıp kendi yollarına koyulurken bizim morlar turuncular isimsiz kalır. Onlar
“kafalarını dinlerken”, bizimkiler kafalarını dinler gönülleriyle sohbetteyken.
Siz siz olun yazdığınız, taşıdığınız hikayeyi iyi bilin. Yolda
rastladıklarınıza da iyi bakın. Onlar sizden farklı olabilirler; unutmayın
herkesin hikayesi farklıdır bu hayatta. Morları turuncuları kaybetmeyin; en
azından kaybettirmeyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder