18 Mart 2013 Pazartesi

Gölge


Her gün aynı güne uyansak sıkılırdık muhtemelen. Hatırlıyorum yazın o şahane güneşinden utanmazca sıkılıp “ay bi yağmur mu yağsa ne” diye serzenişte bulunduğumu. İnsan evladının özünde var galiba hep daha fazlasını, en fazlasını istemek.
Uyandığımız her günün farklı maceralar getirmesi de zor olsa gerek. Şahsım adıma konuşuyorum tabi ki. Öyle meslekler var ki her dakikası ayrı bir hikaye; bunlara kıyasla benim hayatım ana hatlarıyla tarif edilebilir nitelikte!
Aynalara bakıyorum bu sıralar. Mecazi anlamda söylüyorum; tabi ki tüm gün aynaların karşısında kendimi izlemiyorum fiilen.
Aynalara bakıyorum her dakika.
Her insanın yüzünde arıyorum kendimi, hayatımdan bir parça.
Neden yapıyorum bunu bilmiyorum.
Galiba bir şeylerin tanıdık gelmesini istiyorum.
Aynalara bakıyorum.
Aydınlık ferahlık denen aynaları arıyorum.
Her surette, her nefeste işte diyorum 3 yıl öncesi
İşte şu da gelecek belki.
Böyle yazdığıma bakmayın, aynaya bakmak çok yorucu. En azından benim için.
Çünkü ben hem yaşadığım beni hem de kendimi arıyorum.
Bir de bir ağacın gölgesini özlüyorum.
Kökleri derinlere uzanan, en cabbar fırtınalara dirençli, kollarını semaya kaldırmış, koskoca bir ağacın gövdesini özlüyorum. Gölgesinde saatlerce miskinlik edebileceğim, her anımda koşup saklanabileceğim gölgesini özlüyorum.
Arayan mevlasını bulurmuş, kim bilir ben de bir gölge bulurum belki.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Benim Hikayemden


Çocukluğumdan beri hep sevdim hikayeleri. Kahramanların başlarına gelenlere öyle kaptırırdım ki kendimi hepsi kanlı canlı birer insan olurlardı. Hep sevmişimdir okumayı, hala da seviyorum. Şiiri ayrı, hikayeleri ayrı. Hikayelerin yeri ayrı özel. Özel, çünkü tüm o kahramanlar küçük kutulardır benim için. İçleri sırla dolu küçücük kutular. Bir hikayeyi okuyup da o kahramanların sırlarına ortak olduğumda kendimi diğerlerinden farklı hissederdim.
Tıpkı o kahramanlar gibi hepimiz farklı hikayeleri taşıyoruz içlerimizde. Hepimiz küçücük kapalı kutularız bir başka deyişle. Hepimiz taşıdıklarımızla sağa sola çarpıyor, bata çıka bir yola gidiyoruz. Hikayelerimiz başka hikayelerle birleştiriyoruz zaman zaman. Başkalarının hayatlarına konuk oluyoruz; kimilerinden hiç gitmiyoruz.
Benden hiç gitmeyen hikayeler oldu. Ben hiç unutmam çünkü yolda rastladıklarımı. Kimileri vardır, salt kendi yollarında akmaya odaklanmış. Salt kendi mutlulukları, kendi hayatlarıdır önemli olan. Kimileri vardır kendi hayatlarına sarılmak şöyle dursun dokunmazlar bile başkalarını mutlu etmek derdinde. Kimileri, ki ben bu kategorideyim sanki, inceden inceye alırlar etraflarındaki tüm kapalı kutuları içlerine. Yolda rastladıklarının hikayelerini içselleştirirler, onları kendi türküsü gibi söylerler, mızrap olur sazlarını çalarlar. Kendi hayatlarına morlar, turuncular katarlar. Mutlu olurlar. Sonra bir zaman gelir; yolda rastladıkları bencil hikayeciler pılı pırtılarını toplayıp kendi yollarına koyulurken bizim morlar turuncular isimsiz kalır. Onlar “kafalarını dinlerken”, bizimkiler kafalarını dinler gönülleriyle sohbetteyken.
Siz siz olun yazdığınız, taşıdığınız hikayeyi iyi bilin. Yolda rastladıklarınıza da iyi bakın. Onlar sizden farklı olabilirler; unutmayın herkesin hikayesi farklıdır bu hayatta. Morları turuncuları kaybetmeyin; en azından kaybettirmeyin.

15 Ocak 2013 Salı

Başlangıç

Hep inandığım ve ısrarla söylediğim bir şey var: insanların en büyük sorunu zamanla!
Zamana hapsolma, sabredememe, geç kalma ve daha niceleri. Bazen kolumuzdaki saatin akrep ve yelkovanıyla, bazen cep telefonumuzun sağ üst köşesindeki dijital göstergeyle savaşırız. Hep bir koşma, bir yere yetişme hali mevcuttur.
Tüm bunların arasında en zorlayıcısı belki sabır. İnsan evladının zamanla imtihanı adeta! Saatler geçmek bilmez, 24 saat 24 gün şiddetiyle yaşanır, her sabah gece olması ümidiyle uyanılır. Oysa fark etmek zor olmamalı: zaman her şeyi çözer; su akar yolunu bulur.
Hayat zamanla mücadeledir bazen. Bu aralar hissettiğim en çok bu, bu sebeple içimden akıyor bunlar. Ama dönüp baktığımda gördüğüm manzara hatalar, güzellikler, siyahlıklar, beyazlıklar, turuncular, pembeler rengarenk zamanlar.
Dönüp baktığımda gördüğüm her hata, her siyah bir şeyler katmış, bir şeyler öğretmiş. Şimdi cebimde öğrendiklerim, elimde kalemim yeni rotaların, yeni denizlerin peşindeyim. Hür, korkusuz, yürekli. Tam bir denizciye yakışır şekilde!