Ben artık penceremden hiç kimseye cevap vermeyeceğim. Yıllar ilerledikçe, düşünceleri daha da geriye, şiddete eğilen kimseleri ciddiye alıp onlara cevap yazmakla uğraşmayacağım. Biliyorum hiç bir zaman benim yazılarımdan haberdar olmayacaklar. Olsalar da korkmam zaten. Onlardan korkan onlar gibi olsun.
Ama işte yine yazıyorum. Cevap niyetine değil belki ama onların yarattığı ruh haliyle yazıyorum. Hüzün, sinir, üzüntü. Gazete, gazeteci olmak, toplumu bilinçlendirmek değil de haberdar etmek önemli işler benim için. O yüzden gazeteci olmak hayalim vardı hep. Ama tıpkı lise yıllarında tutturduğum hukuk hayalim gibi ondan da aynı sebepten ötürü vazgeçtim arkadaş. O zamanlar da haberlerde çıkan, hukuk okuyan arkadaşlarımdan duyduklarım doğrultusunda "ben bu hukuk sisteminin içinde olmak istemiyorum" deyip elimi ayağımı çekmiştim. Şimdi bunu okuyanlar diyebilir ki korktun mu, neden savaşmadın, kaçmak vazgeçmek en kolayı, bencilce bir karar...
Size bir dolu örnek sıralayabilirim. Don Kişot misali yel değirmenlerine savaş açıp kös kös yerine oturtulan insanların örneklerini anlatabilirim. Bu denemenin yanlış olduğu anlamına mı geliyor, hayır. Tabi ki isteyen denemekte serbest. Ama ben yıkmak için de olsa o yanlışın çarkına girmek istemiyorum. Düşüncem bu. Dışarıdan tekmeler atıp, tokatlarla eritebilirim belki diye bir umudum var. Mesela yazarak, nesillere bu düşünceleri tartıştırarak. Bilmem, uzun vadeli de olsa daha çekici bir yol sanki bu.
Gazete işi de böyle. Her ne kadar kapatılmaya çalışılsa ve başarılsa da ha bire yazıyorum arkadaş ben blogta. Yazacağım da. Nasılsa bu kafayla "o gazetelere" yazar olamayız. O zaman ben de kendi köşemi, kendi gazetemi yaparım, penceremi açarım.
Buraya gelip de Türkiye haberlerini okudum okuyalı hep aynı sinyal yanıyor beynimde. Göçmenleri ve beyin göçü meselesini anlamak. Sahiden, eskiden beyin göçünün ne kadar da kötü bir şey olduğunu düşünüyordum. Oysa şimdi o insanlara öyle çok hak veriyorum ki. Neden okuyorsun? Neden Türkiye'de çalışacaksın? Okurken gırtlağına kadar borca batmak için mi? Mezun olur olmaz yakana yapışıp aldığın 3 kuruş maaşı kurutmaları için mi? Yoksa yıllarca çalıştıktan sonra emekli maaşı denen 3 banknotu çekerken sırada can vermek için mi? Neden?
İnsan memleketini, ülkesini seviyor, özlüyor. Ben de özlüyorum ve ben de seviyorum. Bunu okuyup da "amaaan bu kızda iyice milliyetçi oldu oralarda" demeyin. Arada fark var. Milliyetçilik (hatta abartıp nationalism diye dersini aldığım konu) tamamen farklı, azınlıkları hiçe sayan,çoğunlukçu bir zihniyet. Ben bunun bir parçası değilim. Ama Türkiye'deyken içten içe hissettiğim, söylersem "faşist" damgası yerim diye korktuğum içimde büyütüp adını koyamadığım bir his var: ben ülkemi seviyorum. Ve ben Türkiyeli bir insanım. Ama.
İşte hep bir ama var. Okuyup, büyük insan olup göç edenler var ya hani, arkalarından su dökmeyin boşuna. Çünkü tez zamanda gelmezler. Hasretini, özlemini kalbine gömüp, işini yapmak isteyenler, kendi hayatlarını, emeklerini her şeyin önüne koyanlar, ki bunlar bencillik değildir arkadaş, dönmezler. Dönmesinler de. Hayır yani, insanları ülkedeyken süründürdüğümüz yetmiyor bir de dışarıdayken hain damgası vuruyoruz. Asıl hain kim merak ediyorum. Hain ne demek? İhanet eden mi? Peki kim kime ihanet ediyor?
Bilmem. Ben sadece sorarım. Cevabını da kendimce veririm. Ama şimdi sadece sormak istedim. Yazmak istedim. Özlediğim memleketimin yazarlarının kilometrelerce uzaktan beni üzmelerine isyan etmek istedim.
Sağlıcakla kal sevgili ülkem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder