18 Şubat 2013 Pazartesi

Benim Hikayemden


Çocukluğumdan beri hep sevdim hikayeleri. Kahramanların başlarına gelenlere öyle kaptırırdım ki kendimi hepsi kanlı canlı birer insan olurlardı. Hep sevmişimdir okumayı, hala da seviyorum. Şiiri ayrı, hikayeleri ayrı. Hikayelerin yeri ayrı özel. Özel, çünkü tüm o kahramanlar küçük kutulardır benim için. İçleri sırla dolu küçücük kutular. Bir hikayeyi okuyup da o kahramanların sırlarına ortak olduğumda kendimi diğerlerinden farklı hissederdim.
Tıpkı o kahramanlar gibi hepimiz farklı hikayeleri taşıyoruz içlerimizde. Hepimiz küçücük kapalı kutularız bir başka deyişle. Hepimiz taşıdıklarımızla sağa sola çarpıyor, bata çıka bir yola gidiyoruz. Hikayelerimiz başka hikayelerle birleştiriyoruz zaman zaman. Başkalarının hayatlarına konuk oluyoruz; kimilerinden hiç gitmiyoruz.
Benden hiç gitmeyen hikayeler oldu. Ben hiç unutmam çünkü yolda rastladıklarımı. Kimileri vardır, salt kendi yollarında akmaya odaklanmış. Salt kendi mutlulukları, kendi hayatlarıdır önemli olan. Kimileri vardır kendi hayatlarına sarılmak şöyle dursun dokunmazlar bile başkalarını mutlu etmek derdinde. Kimileri, ki ben bu kategorideyim sanki, inceden inceye alırlar etraflarındaki tüm kapalı kutuları içlerine. Yolda rastladıklarının hikayelerini içselleştirirler, onları kendi türküsü gibi söylerler, mızrap olur sazlarını çalarlar. Kendi hayatlarına morlar, turuncular katarlar. Mutlu olurlar. Sonra bir zaman gelir; yolda rastladıkları bencil hikayeciler pılı pırtılarını toplayıp kendi yollarına koyulurken bizim morlar turuncular isimsiz kalır. Onlar “kafalarını dinlerken”, bizimkiler kafalarını dinler gönülleriyle sohbetteyken.
Siz siz olun yazdığınız, taşıdığınız hikayeyi iyi bilin. Yolda rastladıklarınıza da iyi bakın. Onlar sizden farklı olabilirler; unutmayın herkesin hikayesi farklıdır bu hayatta. Morları turuncuları kaybetmeyin; en azından kaybettirmeyin.