Yazmıyorum. Oysa öyle çok istiyorum ki yazmayı. Bolca da vaktim oluyor. Bilgisayar da kağıt da bekliyor beni. Sabırla, sıkılmadan. Yazmıyorum. Israrla kaçıyor, yeni işler yaratıyorum kendime. Ama bugün daha fazla kaçamadığım yerdeyim.
Yazmak bir yüzleşmek aslında. İçinde seni yiyip bitiren, yanan bir hikaye var. Kelimelerin yardımseverliği tutarsa çok güzel bir yazı çıkıyor kimi zaman. Kimi zaman kelimeler küsüyor, düşüncelerin Karadeniz gibi deli dalgalı, kıyıya köpükler çıkararak vururken, dilsiz oluveriyorsun.
Ben yazmıyorken içim Karadeniz oldu. Şişti şişti, köpürerek dalgalandı. Dalgalar büyüdü, büyüdükçe kıyıya daha sert vurdu. Sözler geldi dilime çıkmadı bir türlü. Neden?
Korku. Kendine konuşmaktan, kendini dinlemekten, içindekilere kulak vermekten korkmak bunun adı.
Öyle yoğun ki bu anlarım. Hayatımın en önemli dönemi bitiyor. Ve ben, izlemediği dizinin final bölümüne denk gelirse salya sümük olan ben, bu döneme veda etmeye hazır mıyım bilmiyorum.
Ben bir balığım, küçük bir de akvaryumum var. Yüzmüş durmuşum yıllar boyu. Şimdilerde sahibim sıkıldı benden. Bugün yarın atacak beni denize. Ve ben, tatlı sudan sonra nasıl alışacağım o koca denize diye dertli dertli yüzüyorum yine. Ne yüzdüğüm sudan keyif alıyorum, ne de yüzeceğim suyu düşünmekten.
İçimden geldi. Hükümsüzdür.
çok geç gördüm, ama gerçekten çok içten, çok tatlı bir yazı olmuş bücoo, eline sağlık :)
YanıtlaSil