5 Ocak 2012 Perşembe

isimsiz

Yazmayı çok ihmal ettiğimin farkındayım. Aslında bundan duyduğum utançla dokunuyorum tuşlara. Sanki tüm harfler bana "ohh keyfe gel, yok öyle istediğinde yazıp istemediğinde bizi unutmak" diyecek ve arkalarını dönüp gidecekler gibi geliyor. Oysa yazmayı istediğim o kadar çok şey var ki. Ama bir türlü olmuyor. Yazamıyorum. Yazayım diyorum, akşam yapayım çayımı, alayım yanıma oturup yazayım tüm bunları ama yok bir şeyler engelleyiveriyor beni. Ellerim dilsiz oluyor birden.
Hayatımın en önemli döneminin bitecek olması beni çok düşündürüyor. Bu sebepten de içimdeki sesle epey sohbet ediyorum bu aralar. Okul bitiyor, okumaktan başka hiçbir iş yapmamış ben ne yapacağımı merakla bekliyorum. Planlarım yok, çünkü ne kadar plan yapsam da şu zaman denen arkadaş oyunu kendi istediği gibi oynuyor, mızıkçı. Ne yaparsın, bıraktım kendimi onun kollarına.
Düşünüyorum bol bol. Neden diyorum hayata geldim? Neden insanım ki ben düşünmeyeceksem? Kendim için yaşayacaksam sahi neden insanım? Etrafımdakilere bir faydam dokunmayacaksa, affedersin de ne işim var dünyada arkadaş?
Ölümler kalımlar mücadeleler... Benim bir günlük hayatım bunların yaşandığı şu dünyada varlığımı sorgulamakla geçiyor. Tam diyorum evet, umut var hoop diyor başkaları ne umudu. Bak buna silah derler tüm umutları, hayatları, sevinçleri, özlemleri tek bir atışla bitirir. Sonra gel de toparlan yine. Çaresizlik mi bu, ne?
Otobüsle evime dönüyordum. En büyük keyfim insanların yüzüne bakıp hayatlarına dair bir şeyler karalamak kafamda. Ben etrafıma bakınırken genç 2 polis bindi otobüse. O an etrafı bıraktım kendime baktım. Hareketlerim, kan basıncım, duygularım nasıl da değişti birden. Silah vardı ikisinin de belinde. Bir adımdan az bir mesafede hayatımı sonlandırabilecek bir silah. Tek bir kurşundu şu varoluşçu muhabbetlerimi bitirecek, sevinçlerimi, dertlerimi silecek. Özge Üzümcü işte o tek bir kurşunla rafa kalkabilirdi. Ölümü belinde taşıyordu o adamlar. Ölümü belinde taşımak...Ağır olmalı? Gördüm. Bir silah. Bir adımdan az ötemde. Duruyordu işte. "Uygun görünen bir durumda" kullanılmak üzere hazırdı. Yıl 2012. Modernlik bitti. Post moderniz. Kendimi sanat sergilerine, müziğe, felsefeye atayım diyorum. Hayaller kuruyorum. Barış diyorum, 35 can gittiğinde arkasından "napalım birader yassah bölge" denmeyecek bir gün diyorum. Sonra uyanıyorum. Dört tekerlekli bir aletin içinde binlerce yıl öncesinin insanlarıyla yolculuk ediyorum meğer. Bellerinde öldürmek için hazır bekleyen silahlar. Bu defa kendi yaşamı için değil, hayatta kalabilmek için değil. Ne için ben de bilmiyorum. İniyorum. Düşünüyorum. Düşünüyorum. Uyuyorum. Tekrar rüya görmek için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder