Bu yazının ismi isimsiz. İsmi yok bu yazının, içinde yaşanan olaylarda geçen kadınların olmadığı gibi.
Bir akşam. Kütüphanede, ders çalışırken kafa dağıtayım diye verdiğim moladan kafam darmaduman çıktım. Haber sayfalarının birinde bir konuşma.
Adım geçiyor, adımız geçiyor. İrkildim istemsizce.
Yine ne oldu, ne yaptık, ne yapamadık, neden?
Binlerce soru zihnimde,
Biraz sinir biraz merak okudum.
Adım geçiyordu, adımız geçiyordu
Kadın deniyordu, kadın şöyle kadın böyle.
Kadın şöyle olmalı, kadın böyle olmalı.
Kadın şunu yapmamalı, kadın bunu yapmamalı.
Kadına biz şekil vereceğiz, az kaldı içinizi ferah tutun diyordu ses.
İçim alev aldı. Midem bulandı.
Kafam zaten bulanık.
Tekrar okudum.
Binlerce ses belirdi zihnimde.
Burada şu düşünürün teorisi uygulanabilir, hmm bu lafında şuna referans veriyor.
Sonra bir an durdum.
Adım geçiyordu, irkildim.
Hangi düşünürün ne teorisi uygulanır unuttum.
Sadece düşündüm, hissettim, üzüldüm ve isyan ettim.
Ettik.
İsyan ettik, en özelimize bedenimize dokunmayın diye haykırmak istedik. Yapmayın artık bu kadarı da olmaz dedik.
Erkeklerden destek görmemeye alışkındım. Farklı bir beden, farklı deneyimler, farklı bakışlar. Kimi zaman karşılıklı birbirimizi anlamayabilirdik.
Oysa kadınlardan tepki görmek aklımın ucundan geçmemişti.
Ne garip hiç düşünmemiştim elimdeki pankartı gören bir kadının utanmazca, kendinden emin ve korkusuzca yanıma gelip "yazık size yazık" diyeceğini,
Hiç düşünmemiştim bebek katili olmakla suçlanacağımı,
Dinden afaroz edilip, dilden kovulacağımı
Az biraz zaman geçti
Şimdi her şey "normal".
Kürtaj hak mıdır cinayet midir, diyanet ne der, Avrupa'daki yasalar neler, bilim neyi öngörüyor gibi "normalliklerle" tartışılıyor bedenimiz.
Kafam bulanık, kafam karışık.
Bedenimiz bizimdir!
Bu salt bir slogan değil, gerçekten bizimdir. Kimi neden ilgilendirir!