Yıllar ilerledikçe, geçmiş, yakın tarih ya da tarih diye tanımlanan şey sizin geçirdiğiniz, birebir yaşadığınız bir zaman dilimi oluyor. Tüm çirkinlikleri, acıları, soğukluğu ve tabi ki güzellikleriyle hatırlıyorsunuz. Kıyas yapacak olursanız bugüne bakıldığında genellikle çocukluğa öykünmeler söz konusu olabiliyor ama yakın tarihe dönmek o kadar da istenilecek bir durum değil artık. Özellikle de bugünlerde.
Evet sevgili ablalarım, abilerim! Şu elimde gördüğünüz, tuşlarına basarak ekrana yazı çıkarmamı sağlayan alet son 2 haftadır dünyadan tiksinmem konusunda beni oldukça desteklemiş, hatta bir şekilde sebep olmuştur.
Post modern insan günlüğü: Her gün mailler illa bir kontrol edilir. Haber sitelerine bakılır. Takip edilen köşe yazarları, acaba ne saçmalamış dediğiniz köşe yastıkları da ziyaret edildikten sonra harika(!) bir güne başlangıç!
Bir de şunu savunanlar var: vay arkadaş madem istemiyorsun, zorla mı kullandırıyorlar sana; bilgisayar kullanma, cep telefonunu at, vs. Böyle diyenler, ben hakikaten artık size bir şey anlatmayacağım. Şu zamanda hala bu kafada olanlar size sadece selamet diliyorum en kibar haliyle.
Gelgelelim benim post modern depresyonuma. Yaşadıklarımı ifade ederken kolaylıkla dökülüyor kelimeler. Çünkü şu an öyle basit yazıyorum ki! Sinirliyim, hayata ilk defa böylesine öfkeliyim. İçimden çok fena sözler savurmak geliyor hayata. İlk defa bencilce isteklerimi yerine getirmedi diye değil, emeklerim, çabalarım diye sızlanmadan, kalleş olduğu için sinirliyim hayata sadece. İlk defa yüzüme pat küt vuruluyor o koca koca lafların büyüklüğü! Yıllar önce anlamadığım kelimelerle, kolayından kurduğum cümleleri yaşıyorum: ben faşist gördüm. Ben faşist tanıyorum. Burada bir faşist var!
Umut insanı ayakta tutan tek şey. Ertesi gün güneş doğmasını umut edemeden uyuduğunuzu düşünsenize. Neden uyanmak isteyesiniz ki? İşte bendeki de böyle bir şey.
Uyumayı başarabilirsem uyanmak istemiyorum.